EFSANE:ANKA KUŞU

Anka edebiyat ve tasavvufta yer alan efsanevi kuş. Arapların anka, İranlıların simurg adını verdikleri kuş, Türkçede her iki şekliyle birlikte zümrüdüanka ve hüma yahud umay olarak adlandırılır. Efsanelere göre Kafdağı’nın tepesinde direkleri abanoz, sandal ve öd ağacından yapılmış köşke benzer bir yuvada yaşar. Başı, yassı burunlu yırtıcı bir hayvan başı gibidir. Cüssesi çok büyük olup, uçtuğu zaman hava kararır. Uçarken sel sesine veya gök gürültüsüne benzer sesler çıkarır. Göz kamaştırıcı bir parlaklığa sahiptir. İnsan gibi konuşur ve düşünür. Bilgisi ve hünerleri çok fazladır. Tüyleri ile yaraları iyi eder. Efsanelerde merhametli oluşuyla bilinen iyi kalpli ankanın yanısıra, canavar tabiatlı ikinci bir anka da vardır.

Anka, tasavvuf ve edebiyatta değişik manalarda kullanılmıştır. Tasavvufta, ankanın efsanevi özelliklerinden istifade edilerek bazı tasavvufi görüşler temsili olarak onunla anlatılmıştır. Anka tabirinin tasavvufa yerleşmesini Mantık-ut-Tayr adlı eserinde geniş olarak ele alan Feridüddin-i Atar sağlamıştır. Ona göre anka birlik-çokluk gibi iki zıt kavramı ifade eder. İbn-i Arabi ise ankayı bir toz yığını ve zerrecikleri olarak düşünmektedir.

Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında anka, efsanevi özellikleri ve değişik adlarıyla çeşitli teşbih, mecaz ve mazmunlar halinde geniş kullanma sahasına sahiptir. Özellikle divan edebiyatının manzum ve mensur metinlerinde iyi özellikleri ile zikredilir. Renkli tüyleriyle bir cennet kuşu kabul edilerek zümrüdüanka diye bahsedilmiştir. Yükseklerde uçması ve kolay avlanamayışı yüzünden ulaşılması çok zor durumları ifade etmek için kullanılmıştır. Sevgili, adı herkes tarafından iyi bilindiği halde, kendisini görenin olmaması, gözle görülmeyişi veya ona ulaşma zorluğu sebepleriyle ankaya benzetilmiştir. Onun aşığa iltifat etmesi ve yakınlık göstermesi ise aşığın başına “devlet kuşu” konması olarak kabul edilmiştir.

Ankanın en meşhur özelliği, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için kanaati temsil etmesidir. Bu yüzden kanaat sahiplerine “ankameşreb” veya “ankatabiat” denir. Yine bu özelliği sebebiyle kimseden birşey beklemeden darda kalan herkese yardım eden bir varlık hüviyeti kazanmıştır.

Anka, tekke edebiyatında da çeşitli mazmunlar halinde geniş olarak yer alır. Halk hikaye ve masallarında zümrüdüanka adıyla, masal kahramanlarına yardım eden bir kuş olarak rastlanır.

Huma kuşu yükseklerden seslenir;

Sen ağlama ala gözler ıslanır.Anka, birçok

yer alan efsanevi kuşun

‘daki adlarından biridir.

Phoenix“,

tradisyonunda “Anka“, Çin’de “Tanniao” ve kimi tradisyonlarda “Homa” ya da “Rokh” adını alır.

Simurg (Simorgh),

tradisyonunda insan dili bilen, mesajcı, sırdaş, hikmet sahibi, mükemmel bir kuştur. Kahramanları taşır, uzak mesafelere yolculuk yaptırır ve yakıp kendisini tekrar çağırabilsinler diye onlara kendi tüylerinden birkaç tane bırakır.

Arap tradisyonuna göre bu kuş, efsanevi

‘nın üzerindedir; Yunan mitolojisine göre öldükten sonra küllerinden doğan harika bir kuştur; Taoizm’de ise ölümsüzlüğün sembolüdür.

Sufi

,

ve

bu kuştan “kendini aramanın sembolü” olarak söz eder; masallardaki kahraman, sonunda, uzaklarda aradığı şeyin aslında çok yakınında olduğunu, yani kendisinde veya kendi içinde olduğunu idrak eder. Bu, “kendini bilme” sembolizmi, inisiyatik ifadelerle, inisiyatik ölüm ve başkalaşım geçirerek yeniden doğuş, mistisizmdeki ifadelerle, “uyanma, aydınlanma, kurtulma” olarak ifade edilir.

Kısaca, Simurg Kuşu, bir tekamül hedefinin sembolüdür ki, bu hedef

bilgilerde nefsaniyetini tümüyle alt etme ve ‘Dünya gezegeni okulu’ ndan mezun olacak düzeye gelme olarak ifade edilir.

Kimi yazarlar Hindu tradisyonundaki Garuda ve

tradisyonundaki “Bennu” kuşunu Simurg ile bir tutarlarsa da, bu kuş Simurg (Anka) Kuşu’ndan çok farklı niteliklere sahip olarak betimlenir ve daha farklı anlamlara gelir.

Anka Kuşu’nun hikayesi

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş.

Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.Yorulanlar ve düşenler olmuş.Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kil bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Altıncı Vadi “şaşkınlık”, yedinci vadi “yokoluş” vadisiymiş. Kaf Dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki “Simurg Anka”, “Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’mus. Her biri de “Simurg”muş…

ALINTIDIR…

Unicorn / Tek Boynuzlu At

Tekboynuz, mitolojik tek boynuzlu at. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan. Latince ismi olan Unicorn; “bir-tek” anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz’dur). Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir.
Bugün herkes Tekboynuz’ların hiç yaşamadığı konusunda hemfikir olsa da, bu görüşün kabulü çok yenidir. Değerine Orta Çağ’da ulaşan ve o çağlarda bu tür kalıntıların hastalıkları iyileştiren temelilaçlar olduğuna, zehirlere karşı etkili (panzehir) olduğuna inanılıyordur (özellikle arseniğe karşı). Aslında Tekboynuz’ların tarihi çok daha eskidir, M.Ö. 5. yüzyılın sonlarında Yunanlı bir terapist olan Ctesias Tekboynuz’ların Hindistan‘da bulunduklarına dair bir yazı yazmıştır. Ayrıca İncil’de de Tekboynuz’lara değinilmektedir.
Tekboynuz’larla ilgili anlatılanların o zamanda yaşamış gerçek bir hayvana ait olması olasıdır. Ctesias tek bir boynuzu olan Hindistan Gergedanı hakkında birşeyler duymuş olabilir. İncilde bahsedilen de vahşi bir öküz olabilir ve Tekboynuz ismini İbranice’den Yunancaya geçerken değişmiş olması söz konusudur. Tekboynuz’la ilgili diğer bir olası orijin de başının önünde düz bir boynuzu bulunan ve yandan bakıldığında tek boynuzlu görünen bir antilop cinsidir.
Bazı kayıtlarda sözü geçen tekboynuzlar orijinlerinin yüzyılına göre değişik görünüştedirler. Büyük çoğunluğunun vahşi ve korkunç olduğu görüşü yaygınsa da Çin‘deki tekboynuz çok iyi olarak tanımlanmıştır. Orta Çağlarda tekboynuz Avrupa’da “süper bir hayvan” olarak ortaya çıkmış ve sanatçıların değer verdiği bir malzeme olmuştur. Genellikle ata benzer ve başının önünde ileri doğru uzanan, spiral bir boynuzu vardır. Tekboynuz’un boynuzu ilaç niteliği olarak kabul edilirdi (özellikle tıbbın etkin olmadığı 17. yüzyıl sıralarında) ve bazen ağırlığınca altın karşılığında değer biçilirdi.1704 de Valentini 4 değişik tip tekboynuz tespit etmiştir. Fakat yalnızca bazılarını gerçek olarak kabul etmiştir
Avrupa için unicorn inanışını bırakıp bulduklarının fillere ve diğer hayvanlara ait fosiller olduğunu kabul etmeleri için bir yüzyıl daha gerekliydi. Fakat bugün bile tepegözler unutulmuş değildir. Boynuzu halen Almanya’ya bu tür eşyaları satan dükkânlarda ve eczanelerde bir sembol olarak kullanılmaktadır. Ayrıca İngiltere Doğa Tarihi Müzesi’nin mektup kâğıtlarının başında tekboynuz resmi bulunmaktadır.

ALINTIDIR…

Efsane: Anka Kuşu

Anka, tasavvuf ve edebiyatta değişik manalarda kullanılmıştır. Tasavvufta, ankanın efsanevi özelliklerinden istifade edilerek bazı tasavvufi görüşler temsili olarak onunla anlatılmıştır. Anka tabirinin tasavvufa yerleşmesini Mantık-ut-Tayr adlı eserinde geniş olarak ele alan Feridüddin-i Atar sağlamıştır. Ona göre anka birlik-çokluk gibi iki zıt kavramı ifade eder. İbn-i Arabi ise ankayı bir toz yığını ve zerrecikleri olarak düşünmektedir.

Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında anka, efsanevi özellikleri ve değişik adlarıyla çeşitli teşbih, mecaz ve mazmunlar halinde geniş kullanma sahasına sahiptir. Özellikle divan edebiyatının manzum ve mensur metinlerinde iyi özellikleri ile zikredilir. Renkli tüyleriyle bir cennet kuşu kabul edilerek zümrüdüanka diye bahsedilmiştir. Yükseklerde uçması ve kolay avlanamayışı yüzünden ulaşılması çok zor durumları ifade etmek için kullanılmıştır. Sevgili, adı herkes tarafından iyi bilindiği halde, kendisini görenin olmaması, gözle görülmeyişi veya ona ulaşma zorluğu sebepleriyle ankaya benzetilmiştir. Onun aşığa iltifat etmesi ve yakınlık göstermesi ise aşığın başına “devlet kuşu” konması olarak kabul edilmiştir.

Ankanın en meşhur özelliği, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için kanaati temsil etmesidir. Bu yüzden kanaat sahiplerine “ankameşreb” veya “ankatabiat” denir. Yine bu özelliği sebebiyle kimseden birşey beklemeden darda kalan herkese yardım eden bir varlık hüviyeti kazanmıştır.

Anka, tekke edebiyatında da çeşitli mazmunlar halinde geniş olarak yer alır. Halk hikaye ve masallarında zümrüdüanka adıyla, masal kahramanlarına yardım eden bir kuş olarak rastlanır.